30 Mayıs 2011 Pazartesi

Hacı Ağa- Sadık Hidayet

Kitaptaki isimlerden bazıları:
Ummulbenîn
Gülübülbül
Munîr
Muhterem
Meşedî Masum
Gulamrıza Ahmedbegi
Basîr Leşker
Sekîne
Dust Ali
Halacpur
Keyûmers
Hujberâsâ
Za'feran

Sadık Hidayet sayfamı bir süreliğine kapatıyorum bu kitapla birlikte. Birkaç ay içinde yedi kitabın bazılarını arka arkaya okudum. Üstelik bunlar dönüp tekrar okuyacağım kitaplar.
Hacı Ağa, diğer kitaplarından farklı Sadık Hidayet'in. Karakterleri kendi anlattıklarından değil, yaptıklarıyla tanıdım bunda. Daha hareketli, çok düşünmek yerine çok konuşanların olduğu bir kitap. Politikacılardan, onlara benzeyen insanlardan biraz daha nefret etmek için iyi bir fırsat. Mehmet Kanar'ın nispeten iyi bir çalışması. Altı kitabın her birinde diğerlerini de düşündüğüm için daha iyi dedim, ama Mehmet Kanar'ın çevirilerini beğendiğim sanılmasın.

"Dün mahallenin imamı Huccetuşşeria yanımdaydı. Şerefli bir adamdır. "Valla kırk yıldır mahallenin imamıyım. Mahalleli sana inandığı kadar bana inanmıyor." diyordu."

"Dünyada iki türlü insan vardır: Çarpan, çarpılan. Çarpılanlardan olmak istemiyorsan, başkalarını çarpmaya bak. Fazla okumak lazım değil. İnsanı delirtir ve hayatın gerisinde bırakır. Ama matematik dersinde dikkatli ol. Dört işlemi bilmen yeter. Para hesabını becerebilirsen kazıklanmazsın, anladın mı? Hesap önemli. En kısa zamanda hayata atılman lazım. Gazete okuyabiliyorsun ya, kâfi. Ticaret öğrenmeli, insanlarla muhatap olmalısın. Beni dinlersen eğer, bir ton kitap okuyacağına, git ayakkabının bağını işporta tahtasına koyup sat, daha iyi. Yüzsüz olmaya çalış. Unutulma sakın. Elinden geldiğince ortalarda boy göster.

"Ben bu yollarla yükselmek isteseydim, asortik, güzel bir kadın alırdım; iki dirhem bir çekirdek giydirir, dansa, saza, söze götürürdüm. Sonra da salardım kodamanların kucağına dans etsinler, kumar oynasınlar, sırnaşsınlar diye. O zaman şu yüksek sosyetedekilerin yaptığı gibi pezevenklik şapkasını geçirirdim başıma."

"Çarşıda bıyığımın bir telini rehin koysam, yüz milyarlık mal verirler."

"Gulamrıza, çektiği onca fakirlik, talihsizlik ve mutsuzluk yüzünden artık kendi sözlerinden de emin değildi. Dışarıdaki dünya anlamını yitirmişti gözünde. Hacı'nın lafları, komplimanları kafasında yankılandıkça yankılanıyordu. Hacı Ebu Turab adlı bir hokkabazın hile hurda, zorla Veramin'deki tek geçim kaynakları olan mülkü iç ettiğini duymuştu babasından. Ama Hacı'nın sevecen davranışı, güven verici tavırları o kadar etkiledi ki onu, temiz ve riyasız bir adam olduğuna inandı. Fabrikadaki çıkarlarına, halı ve afyon işlerine akıl erdiremedi."

"Karım genç değil. Dayımın kızı olur. Öldüğümde çenemi bağlayıp boğazıma zemzem döksün diye aldım onu."

Hiç yorum yok: