25 Mart 2010 Perşembe

What's Right with Islam is What's Right with America

Asma Society'nin bir süre faaliyetlerini yürüten Imam Feisal Abdul Rauf yazmış. Kitabı bana eşi Daisy Khan gel seni müftü yapalım teklifinde bulunduktan sonra hediye etmişti. Şartları çok iyiydi gerçi evet deseymişim hayatım bambaşka bir seyirde devam edebilirmiş ama ben yine çok mantıklı kararlar verememişim.

Imam Feisal ömrünü yahu biz de Amerika çocuğuyuz, biz de Batılıyız, olmasak bile insanız yani bizi de anlayın bizi de sevin diye çabalayarak geçiren birisi. Böyle anlatıyorum ama çok da başarılı bir isim bu konuda.

Kitaba gelince söylenmesi gereken ilk şey belki de ön sözün Karen Armstrong tarafından yazılması. Kitaptaki bölümlerin isimleri ise şöyle:

Common Roots (Neden birlikte olmamız lazım, ortak paydalarımız neler, İbrahimi dinler deyip de Hinduizm ve Budizm'i dışarıda bırakmak çok ayıp yapmayalım)
What's Right with Islam (Müslüman dediğin nasıl olur)
What's Right with America (Amerika'da sistem nasıldır, gerçekten özgür müyüzdür)
Where the Devil Got in the Details (Cihad nedir, terör nedir, bunu yapan Müslüman olamaz, Vahhabilik o kadar da kötü değil ürkmeyin)
 We're All History (E şöyle bir bakıyorum da sizin de geçmişiniz pek temiz değil)
 A New Vision for the Muslims and the West (Amerikalı Müslüman, Hristiyan, Yahudi vs birlikte yaşamak için ne yapacak)
On Pursuing Happiness (Gökten üç elma düştü)

İşin en ilginç kısmı kitabın sonundaki ekte Amerikan ordusundaki Müslümanlar'ın Afganistan ile savaşmaları için Yusuf Kardavi ve Mısır'dan üç isim tarafından verilmiş bir fetva yer alması.

Benim ise kitap hakkında düşündüklerim pek karmaşık. Sadece kitabı ve sadece üslubu, konuları bakımından değerlendirmeye kalktığımda çok kaliteli olmayan buna rağmen bir boşluğu kısmen doldurabilir diyorum. Kitabın içinde olduğu çalışmalara baktığımda ise evet buna ihtiyacı vardı bu insanların diyebiliyorum. Fetva için bile bunu düşünebilirim. Malum Nation of Islam etkisinin hala devam ettiği bir kesim var ve onlar için hayatın daha yaşanabilir kılınması kendileri içinde yaşadıkları topluma bu kadar düşman görmemeleri ile ilgili.
Onları da anlayayım bunları da anlayayım diye akademik gözle değerlendiremiyorum hiçbir şeyi. Merak eden olursa vereyim kitabı okusun.

19 Mart 2010 Cuma

Noah's Other Son (Bridging the Gap Between the Bible and the Quran)

İki Katolik (biri rahibe), iki Zohar Yahudi ve bir bazen iki Müslüman'ın oluşturduğu yaş ortalaması 50 olan bir grup vardı. Ayda bir manastırda toplanır, okuduğumuz o kitaplar üzerine ve gündemdeki konular üzerine konuşurduk. Bu kitabı da ilk olarak o gruptan biri tavsiye etmişti. Okuyalım üzerine konuşalım demişti. Bir kısmını okumuş ve sonraki toplantıya da katılamamış, konuşmayı kaçırmıştım. Geçen gün bitirdim kalan kısmını nihayet.

Brian Arthur Brown United Church of Canada'da din görevlisi. Akademik olarak çok parlak bir geçmişi varmış. Okumadan önce baktığımda Harvard'da post-doc yapmış neden gitmiş bir kiliseye kapanmış diye düşündüm. Sonra buna kendimce güzel cevaplar bulup kitabı daha büyük bir ilgiyle okudum. Kitabın asıl yazılma sebebi, daha doğrusu bu ihtiyacı yazarın hissetmesi 11 Eylül ile olmuş. Önce tanıyalım sonra kardeş olalım demiş. Brown bir de bu kitabı neden yazdığını açıklarken diyor ki;

"I was surprised to realize how much we, as reasonably well-informed people, did not know about Islam. We knew Muslims believed in Jesus as some kind of prophet, but did we know that they believe he is the Mesiah, born of a virgin, and that they are awaiting his second coming? I don't think so. We knew a little bit about Muhammad, but did we know that Muslims believe Jesus was speaking about Muhammad, when he promised to send his advocate or comforter? Who knew that women who are nameless in the Bible have their names recorded in the Quran? And who would have imagined that Noah had a rebellious son who refused o get on the board the ark and drowned (such a preachable story), or  other details from the biblical cast of characters who populate the Quran?"

Daha sonra karşılaştırmalı ve birbirinin devamı olarak anlattığı konular ise şunlar: Adam/Aadam
Cain and Abel/Qabeel and Habeel
 Noah/Nooh
 Babel/Babylon
 Abraham/Ibrahim
 Hagar/Hajar
 Ishmael/Ismail
 Lot/Lut
 Jacob/Yaqub
 Joseph/ Yusuf
 Moses/Musa
 Saul, David, Solomon/Talut, Dawoud, Sulaimon
 Bilqis, Zulaika, Khadija, Fatima, Maryam, Asiya/Ruth
 Enoch/Idris
 Job/ Ayyub
 Isaac/Ishaq
 Joshua/Yusha
 Golilath/Galoot
 Aaron/Haroon
 Elijah/Illiyas
 Ezekiel/Zulkifl
 Aman/Haman
 Ezra/Uzair
 Jonah/Yunus
 Zacharias/Zakaria
 John/Yahya
 Mary/Maryam
 Jesus/Isa
Muhammad the Dome

Çok detaylı ve inceliklere riayet edilerek yapılmış bir çalışma. Dili de akademik değil üstelik herkes okusun diye amaçladıklarından. İşte böyle halkın adamı olsunlar canımı yesinler.

12 Mart 2010 Cuma

Kucaklaşmanın Kitabı

İkinci kez okunan bir kitaba dair yazmaya daha çok üşeniyor sanki insan. O heyecan olmadığından belki. Sonra üzerinden zaman geçince daha da kaybediyor heyecanını daha çok üşeniyor. O kadar kaybetmişim ki üzeri tozlanmış kitabın.

Eduardo Galeano yazmış öncelikle. Bence iyi de etmiş. Bir de kısa kısa yazmış sağ olsun. Böylece elimde birkaç kitabı dolaştırırken aralarda ne demişti diye düşünmüyorum.

Yazarın aslında hayatına dair yazdığı bir kitap bu. Yaşadığı olayları, dinlediği hikayeleri içine biraz siyaset katarak biraz hislerini katarak anlatmış bir güzel.

"Kimi zaman sonbaharda turistlerin Calella'dan ayrılmasından sonra ormandan ulumalar yükseldiğini duyardık. Ağaçlara bağlanmış köpeklerin ulumasıydı bu. Turistler köpekleri tatil sırasında yalnızlık çekmemek için kullanır, buradan ayrılacakları zaman da peşlerinden gelmesinler diye ormanın derinliklerindeki ağaçlara bağlayıp giderlerdi."

"Duvarlar Konuşuyor. Montevide, Ekonomi Bilimleri Fakültesi'nde: Uyuşturucu bellek kaybına ve şimdi aklıma gelmeyen başka zararlara yol açar. Şili Santiagosu'nda, Mapocho ırmağı kıyısında: Ne mutlu ayyaşlara ki Tanrı'yı iki kez görecekler. Buenos Aires'in Flores semtinde: Memeleri iri olmayan kız arkadaş kızdan çok arkadaştır."

""Bizi kendilerine dönüştürmeyi başaramadılar."  diye yazıyordur Cacho El Kadri mektubunda.
Uruguay'daki askeri dikta rejiminin son günlerindeydi. Kahvaltıda korku yemiştik, öğle ve akşam yemeklerinden de korku. Gene de bizi kendilerinden biri yapmayı başaramamışlardı."