Benim için Japon edebiyatına giriş oldu bu kitap. Ardından Yasunari Kawabata geldi. Kıyası onun kitabının olacağı yazıya bırakayım.
Kitabı sevdim. Yalnız, sonundaki o yarım kalmışlık hissini nasıl atlatacağımı bilmiyorum. Kitap boyunca, ben, okur olarak her şeye şaşırdım. Kitaptaki hiçbir karakter hiçbir soru sormadı ya, sorsunlar istedim. Kendimi biraz yalnız hissettim. Yine de keyif aldım okurken. Bir dona, kulağa, koyuna bu kadar takılmasını sevdim yazarın en çok.
Nihal Önol çevirmiş. Güzel de çevirmiş. Doğan Kitap beni şaşırtıyor bazen.
"İşte o zaman ayaklarımın dibindeki kırmızı pabuçlar ilişti gözüme. Daha önce de görmüş olduğum kırmızı pabuçlar. Üzerindeki çamuru kurumuş lastik ayakkabılarımın arasına park etmiş, bir çift ucuz plaj sandalı, mevsimsiz bir Noel armağanı gibi. Çevremde bir sessizlik uçuşuyordu, toz kadar ince."
"Bilmem. Sende bir şeyler var. Diyelim, bir kum saati: kum bitmek üzere. Senin gibi birinin, saati tersyüz edeceğine her zaman güvenilir işte."
"Bir don! Hiç olmazsa bir don bırakabilirdi!
Seçim onundu ve tek bir iz bile bırakmamayı seçmişti o da. Ya bunu kabullenebilirdim ya da niyetinin de öyle olduğunu tahmin ediyordum zaten, kendi kendimi, sanki o hiç yaşamamış gibi düşünmeye, inanmaya alıştırabilirdim. Eğer o hiç var olmadıysa, donu da olmayacaktı o zaman.
Kül tablasını boşalttım, don hakkında biraz daha düşündüm, sonra pes edip vurdum kafayı, uyumuşum."
"Bizler balina değiliz ve bu da bizim cinsel yaşantımızın önemini azaltan önemli bir gerçektir."
"Yani, kulaklarınız beni doğrudan mı çekiyor, yoksa sizde olan başka bir şey mi beni kulklarınız aracılığı ile çekiyor, tam olarak kavrayamıyorum."
"O noktadan başlayarak artık benim için doğduğum yer diye bir şey kalmamıştı. Ne büyük rahatlık! Beni isteyen kimse yok, benden herhangi bir şey isteyen kimse de yok."
"Pek sayılmaz. Sadece karmaşa, biçim değiştirmiş. Zürafa ile ayı, şapkalarını değiş tokuş etmişler, ayı da zebra ile atkılarını değiştirmiş."
"Gerçekten bilmiyorum. İki kişi arasında işlerin nasıl yürüdüğünü bilirsin. Her şeyin yolunda gittiğini düşündüğüm zamanlar da var, öyle düşünmediğim zamanlar da. Belki de evlilik zaten bu demek."
"-Canları sıkılmaz mı?
-Senin kendi yaşamından canın o kadar sıkılıyor mu ki?
-Pek bilemeyeceğim.
-İşte koyunlar da öyle. Onlar böyle şeyler düşünmezler ve düşünseler de işlerine yaramaz zaten. Kışı sadece saman yiyerek, işeyerek, pisleterek, karınlarındaki bebeleri düşünerek geçirirler."
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder