26 Ocak 2010 Salı

Araf

 Dört yıl önce okuyup beğendiğim Elif Şafak kitapları arasına eklediğim Araf belki de okuduktan iki yıl sonra bu şehre gelmemde etkili olmuştur. Geldikten sonra tekrar okumanın hep aklımda olduğu kitabı nihayet tekrar alıp okuyabildim. Şimdi taşlar yerine oturdu.

Boston'ı biliyordum, Ömer'in gittiği okula bir vakitler gidiyordum. Somerville'de oturuyordu ev arkadaşları Tufts öğrencisi ev onların okuluna yakın yazık Ömer'in okuluna uzak diye düşündüm aylık 750 dolar ve masraflar orası için normal dedim, Fitzpatrick ismini görünce aynı anda tanıdığım onlarca Fitzpatrick'i ve birçoğunun Katolik olduğunu düşündüm, Brookline Booksmith'de kitap imzaladığını hatırladım Elif Şafak'ın ve ismi geçen her yeri biliyor muyum diye yokladım tek tek.

Okumayanlar için diyelim ki Ömer doktora yapmak için Boston'a gelir ve olaylar gelişir. Bu da en sevmediğim özet biçiminden bir örnek olsun.

Söylemeden geçemeyeceğim ki kitapta lezbiyenlerle ilgili kısım da benim için bu ikinci okuyuşumda yerli yerine oturdu. İlk geldiği zamanlar bir arkadaşını sarılıp öpüp otobüse bindiren arkadaşıma otobüs şoförü dönüp "Lezbiyen misin?" diye sormuş. Arkadaşım bu soruya sebebin ne olduğunu ve nasıl olup da böyle bir şey sorabileceğini düşünüp şaşkınlıkla bakarken otobüsün kapıları kapanmış ve otobüs hareket etmiş. Bunun üzerine sürekli "Çek elini yanlış anlayacaklar" tedirginliğiyle yaşayan arkadaşlar oldu. Ben hep rahatım, sorarlarsa dönüp yanımdaki arkadaşı öpüp "Sana ne kardeşim?" diyebilirim. Bunların konumuzla ilgisi yoktu biliyorum. Kitaptan birkaç cümle okuyalım da olsun bari:


"İsimler insanların varoluş kalelerine uzanan köprülerdir. Onlar vasıtasıyla başkaları, hem dostlar hem de düşmanlar parmak uçlarında içeri girmenin bir yolunu bulurlar. Birinin adını öğrenmek varoluşunun yarısını ele geçirmektir, gerisi parçalar ve ayrıntılardan ibarettir."

"Derler ki bir ihtiyar çamaşırcı kadının ayaklarının derisi kadar katı da olsa gerçek sen gene de gerçeği söyle."

"Kendine bir kabuk örmen lazım kızım."

"Bir sandık altını da olsa sakın mavi gözlü bir kadınla evlenme."

"Sükut eden ademoğlundan kork."

"Bir erkek seni mahvetmeye yemin ettiyse merak etme, gece vur kafayı uyu ama bir kadın seni mahvetmeye yemin ettiyse sakın gözünü kırpma."

23 Ocak 2010 Cumartesi

Hayal Dükkanı

Bilgisayarım şapkalı a yapmayı reddettiği için çok üzülüyorum. Virüsler sebebiyle de başka bir yere giremeyince kopyalayamadım. Bu güzel iki kelimeyi böyle yazdığım için üzgünüm. İleride değiştirirsem bu satırların burada bir işi olmayacak biliyorum ama kalsınlar istiyorum neler çektiğimin kanıtı olarak.

İlk okuduğum kitap "Tonton Ali" serisinden idi. Geçenlerde sordum soruşturdum benim gibi çocukken Tonton Ali okuyanların hepsi tombul, Cin Ali okuyanların ise hepsi incecik fidan gibi idi. Bana bunu yaptığı için öğretmenimi affedebilir miyim acaba dedim. Sonra sevgili ağabeyimin koliler halinde gönderdiği kitapları okumakla geçti çocukluğum. Okumayı öğrenince "Yazın ben gelinceye kadar bitir bunları!" dediği bir kutu kitap vardı ki canıma minnetti. O kitaplardan sonrasına, benim çocuk kitaplarını bitirip, Dede Korku'u geçip, Reşat Nuri, Yakup Kadri serilerini tamamladığım, ilk polisiye romanı çok sevdiğim ve muhtemelen İntiba ile Sergüzeşt arasında olduğum zamanlara denk geliyor bu kitabı ilk okuyuşum. Okuyacağım kitapları değilse de listesini gönderen ağabeyim (bu kelimeyi böyle yazmak çok zevkli imiş) "Al bakalım sana eğlencelik" demişti. Sonra Mevlana İdris'in yazdığı her şey benim eğlenme anlayışıma

Birisi kitaplığımdan alıp götürüp geri getirmediği için yarım kalan eğlenceme yıllar sonra devam etme kararı alıp sonra da yanımdan ayırmadığım kitaplara ekledim onu.

Arkasında diyor ki "Gerçeğe hayal ettiğiniz kadar yaklaşabilirsiniz ve zaten gerçekler hayallerin katı halidir." Buna inanmıyor olabiliriz yine de içindeki hayallerden birkaçına en azından  gönülden katılmalıyız.

"Sabah akşam patetes kızartması yeseydim. Yanında ayran ve babam olsaydı. Ayranım bitince babam tekrar doldursa ve hayat böyle devam etseydi."

"Mars'ta kayak yapmak isterdim. Çünkü bir defa Dünya'da yaparken düştüm ve kalçamı kırdım."

"Kocaman bir fırınım olsaydı. Aç ve yoksul bütün insanlara o fırından he gün sıcak ekmek verseydim. Ekmeğim hiç bitmeseydi."

"İki kalpli olmak isterdim. Kalbimin biriyle üzülürken diğeriyle sevinebilirsem aynı zamanda hem sevinebilir hem üzülüebilirim. Bu şekilde zamandan da tasarruf edebilirim."

22 Ocak 2010 Cuma

101 Questions and Answers on Islam

Daha önce birkaç kişi oturup ne demiş bakalım diye bir kısmını okuduğumuz bir kitap idi ki ben birçok yerin altını "yok canım sen de" yahut "buna bir bakmak lazım" diyerek işaretlemişim. Hepsine aynı işareti koyduğum için ne diye işaretlediğimi anlamam biraz uzun sürdü.

Tekrar alıp da okudum geçenlerde tamamlayayım diye. Esasında "şimdi bu insanlar neye inanıyorlar" sorusuna "Idiot's Guide to" kitapları kadar olmasa da iyi cevap veriyor, hatta detaylı cevap veriyor. Yalnız cevap verirken başka konulara doğru uzanıp gidiyor yazar. Kendisini soru bu diye sınırlama ihtiyacı pek duymuyor. Hatta birkaç soruda tamamen soru dışı cevaplar vermiş. Bunun örneklerini de işaretlemişim ama bulamıyorum size başka bir örnek sunayım:

"What do Muslims believe by the term "Allah"; is this deity anything like what Christians and Jews mean by the term "God"?

- Many non-Muslims have the impression that the term Allah refers to some despotic deity with a taste for violance and infidel blood. Perhaps that is because so many television and movie images of Muslim soldiers depict them screaming "Allahu Akbar" (God is supreme) as they attack or celebrate victory. ... In Arabic the word Allah is simply a compound of al- (definite article "the") and ilah (god, deity). Joined together they signify "God".

Yazar buradan "ninety nine names" meselesine geçip sonra bu isimleri de izah edip evet evet Hristiyanlık'a da Yahudilik'e benziyor diye bitirmiş. Soru bu muydu diye sormak istiyorum tabi ama anlatmak istediği her şeyi yüz soruya sığdırma çabasını da anlıyorum.

Bu arada bu kitap " 101 Questions and Answer on" şeklinde bir serinin bir parçası. Konuyla ilgili okunabilecek en iyi kitap değilse de merak ettikleriniz için bakmak isteyebilirsiniz.

18 Ocak 2010 Pazartesi

Efrâsiyâb'ın Hikâyeleri

İhsan Oktay Anar'dan okuduğum dördüncü kitap olması beni aralarında bir tercih yapmam gerekiyor mu acaba diye düşündürdü. Bir sıralama yapabilirim muhtemelen fakat o zaman zaman değişir. Yine de içimde Suskunlar'ı bulabilirsem tekrar okuma isteği uyandırdı sanırm.

Kitapta ne oluyor diye merak ederseniz eğer torunlarına hikâyeler anlatmakta olan bir Cezzar Dede var. Bir gün Ölüm gelir ve torunlarının elinden güç bela kaçan Cezzar Dede'ye hikâyeler anlatalım karşılıklı her biri için sana birer saat daha vereyim der. Ölüm bir yandan Uzun İhsan'ın peşinden kışarken bir yandan da birbirlerine hikâyeler anlatırlar ve Ölüm hepsine burun kıvırır.

Alıntı yapacağım yerleri işaretlemediğim için şimdi önümde açılan sayfalardan buyrun:

"Feyyuz duraksamadan bu şartı kabul etti ve Azazil'in uzattığı meyvayı aldı; ağzına götürüp dişlerini geçirdiğinde suyu dudaklarının iki yanından aktı; nefis kokusu genzine ve burnuna doldu; dili sonsuz bilgeliğin lezstine temas etti; geçmiş ve gelecek bütün zamanların çeşnileri dilinden ruhuna akmaya başladı. "

"Gülümseyen herkesin cennete baktığını söyledin az önce. Gerek ben gerek sen hikâye anlattığımız sırada gülümsemek için hiçbir fırsatı kaçırmadığına göre en azından bu konuda iddialısın herhalde. "

"Bana kalırsa cenneti, ancak orayı görenler anlatabilir... Çünkü fikrime göre, cennete sadece çocuklar gider."

Benim gibi hafızanız kötüyse kitaba ara verirken hikâyelerin bitmiş olmasına dikkat edin. Bir de güzel kitap işte okuyun yormaz fazla, rahatlatır.

15 Ocak 2010 Cuma

Diary of a Wimpy Kid

Kitap okuduktan sonra bitkin düşüyor olsam da, bu yıl ilk ayı yarılamış olsak da bundan sonrası için bir liste tutayım, az çok fikrimi yazayım, hem bana notlar olsun hem merak eden olursa onlara diye düşündüm.

Güzel güzel siteler varken fikrimi oralara değil de buraya yazma isteğim ise bencillikten değil tamamen rahat davranabilme isteğinden. Buraya üye olduktan sonra uzunca bir süre puan vermeye bile üşenmiştim kitaplara. Üşendim çünkü çok kolay değil. Bir kitabı elinden bırakıp insan rahatça 3 diyebilir mi? Ben diyemiyorum. Her seferinde kaç olur kaç olur diye o kitapla ilgili ne düşündüysem hissettiysem tekrar tekrar gözden geçiriyorum ki çok yorucu bence. Daha önce okuduklarım için belki yine kullanırım fakat burada rahat rahat istediğim kelimelerle kitap yorumu yapmayı tercih ederim sanırım.

Bir de bazen kitap olmayabilir burada bahsedeceklerim. Bir makaleden, kısa bir yazıdan bahsedebilirim. Keyfim kahyası kaçıp gittiğinden beri kendi biliyor her şeyi.

İlk kitap eğlenceli olsun da bari yazma şevkim artsın diyerek başlıyorum:

Diary of a Wimpy Kid, a novel in cartoons by Jeff Kinney.

Pek sevimli kahranımız Greg Heffly orta okul sıralarında çektiği sıkıntıları bize günlüğü aracılığı ile bazen de çizimleri ile anlatır. Çizim deyince aklımıza hemen Küçük Prens gelmesin. Biraz Cedric tadında gibi bu kitap.
Bizim o yıllarımızda İpek Ongun kitapları vardı. Benim okuduklarımı gören bir büyüğüm bir gün gelip bu yaşta bu kitaplar sana çok ağır. Özellikle genç kızlar bunları okumalı diyerek iki kitabını vermişti. Acı içinde okumuştum hatırlıyorum. Her ne kadar Amerikalı olsa da Cadılar Bayramı'nda kapı kapı dolaşmasını vs anlatıyor olsa da bu kitabı okusam daha mutlu olurdum o zamanlar. Kendimi o kadar da yalnız hissetmezdim özellikle de aşağıdaki son cümleyi söylerken.

"Just don't expect me to be all "Dear Diary" this and "Dear Diary" that. "

"Most kids wake up early on Saturday to watch cartoons or whatever, but not me. The only reason I get out of the bed at all weekends is because eventually, I can't stand the taste of my own breath."

"I'll be famous one day, but for now I'm stuck in middle school wih a bunch of morons."