Ben, okuduğum kitapları iki ay sonra tekrar okuma ihtiyacı hissedecek kadar unutuyorum. Sevip sevmediğimi hatırlıyorum sadece. Bu kitaba dair hiçbir şey hatırlamıyor olmak beni şaşırttı. Yedi yıl olmuş okuyalı ve elime tekrar alana kadar okuduğumdan bile emin değildim.
Bu kitabı eminim ilk okuduğumda da sevmişimdir. New York Üçlemesi'nin üçüncü kitabından başlamak belki çok isabetli olmadı, ama elimizde bu vardı.
Kitaptaki kadın karakterin biraz arkada kalması bile rahatsız etmedi. Belki bunu her şeyin Boston'da bitmesine borçluyuz. Bilmiyorum. Belki de Paul Auster'ın zaten, karakterlerden çok olaylar üzerinde durması ile ilgilidir. Tasvirler de olayın öneminden ziyade etkisi üzerine uzuyor, kısalıyor. Böyle yaparak sanki Auster, ne olduğunun önemi yok, diyor. Bizi nereye götürdüğü önemli.
"Her şey çok dramatik ve aynı zamanda dehşet verici, neredeyse komikti."
"Bu, bir iane kabul etmekten çok, adaletin tecellisi olduğundan, Dennis kendini aşağılanmış hissetmeden hediyeyi kabul etti. Öyleyken böyle oluvermişti. Sihir gibi bir şeydi bu, cömertlikle mutlak inancın bir araya gelmesiydi ve bunu ancak Fanshawe yapabilirdi."
"Birçok yetenekli insanda olduğu gibi, bir süre sonra Fanshawe da kolayca elde ettiği şeylerden artık tatmin olmaz olmuştu. Ondan beklenen her şeyde daha küçük yaşta ustalaştığından, başka alanlarda onu zorlayacak ya da meydan okuyacağı şeyler araması doğaldı. Küçük bir kasabada lise öğrencisi olmanın getirdiği sınırlamalar düşünülürse, aradığını kendi içinde bulmuş olması ne şaşırtıcı ne de olağan dışı sayılır."
"Öyküler, ancak onları anlatabilecek olanların başından geçer demişti bir gün. Aynı şekilde, belki de yaşantılar, onları yaşayabilecek olanlara sunarlar kendilerini. Fakat bu zor bir konu, hiçbir şeyden de tam anlamıyla emin değilim."
"Asıl konudan uzak durduğumuz sürece büyü bozulmayacak gibiydi. İşte böyle bir latifeye kaptırmıştık kendimizi ve ikimiz de oyundan caymaya niyetli olmadığımız için durum daha da güçleniyordu. Ne yaptığımızı biliyorduk, ama aynı zamanda bilmiyor gibi yapıyorduk. Sophie'yle flörtüm işte böyle başladı, usul usul, terbiyelice ve azar azar artarak."
"Sonuçta, asıl sınav herkes gibi olabilmekti. Bunu başardığında, tek başına kalmışlığını da sorgulamayı bırakacaktı. Yalnızca başkalarından değil, aynı zamanda kendinden de kurtulmuştu. Bence bunun en güzel kanıtı, gemiyi terk ettiğinde, hiç kimseye allahaısmarladık dememiş olmasıydı."
"Bu Cutbirth salaktı. Kötü niyetli ve salak. Parmaklarına dövme yaptırmıştı, her parmağında bir harf vardı. Sağ elinde A-Ş-K, sol elinde K-İ-N yazıyordu. İnsan böyle boktan bir manyağı görünce, uzak dursam iyi olur diyor."
"Çok bağlanmıştım ona. Ama bu iyi olduğu anlamına gelmez. Bir bebek de bokuna bağlanır ama kimse bu konuda kafa yormaz. Bu kesinlikle onu ilgilendirir."
*Yusuf Eradam çevirmiş. Güzel olmuş.
**Okuduysanız buna bakın.
14 Aralık 2010 Salı
Kilitli Oda-Paul Auster
Etiketler:
kilitli oda,
ne güzel kitap,
new york üçlemesinin üçüncüsü,
paul auster
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
4 yorum:
Bazen en alakasız bölüm aklımda kalır bazen sadece bir isim ama şöyle o kitaptan sohbet edebileyim dersem 1-2 gün maksimum 1 hafta içerisinde yapmalıyım bunu yoksa ben de unutuyorum. Ben yaşlıyım gerçi ama sen daha gençsin unutma sen:)
Bir kitabı sevmediğimi söylüyorum bazen. Nedenini soruyorlar, hatırlayamıyorum. O zaman üzülüyorum buna. Onun dışında bütün kitapların bana yeni olması çok güzel aslında. Hep, ilk kez okuyormuş kadar çok sevinebilirim.
Yaşla ilgisi yok ama bunun. Hep böyleydim.
very good
very good
Yorum Gönder