İlk yayımlandığı tarihin 1923 olduğunu göz önünde bulundurursak, romanla verilmeye çalışılan mesajı daha iyi anlayabiliriz. Havai ve Avrupai bir hayat tarzının etkilerini göstermeye çalışan Safa, bunların akıbetinin hiç iyi olmayacağını da göstererek uyarır. Hadi bu kez iyiliğim üzerimde biraz anlatayım.
Yunan istilası sebebiyle evinden ayrılmak zorunda kalan, babası kaybolan Mebrure, Manisa'dan kalkıp İstanbul'daki akrabalarının yanına gelir. Akrabaları hakkında duyduklarına ihtimal vermeyen, inanmayan istemeyen zavallı kızcağız, bunların gerçek olduğunu görmesine rağmen parası ve gidecek yeri olmadığı için onlarla birlikte kalmaya devam eder. Kaldığı köşk, Safa tarafından, bir ahlaksızlık yuvası olarak tasvir edilir. Eve gelen giden belli değildir ve herkesin birbiriyle ilişkisi vardır. Kadınların hedefi birer aşık ve zengin koca bulmak iken erkekler sadece aşık bulmaya çalışır. Hikayeye frengi, öldürülen bir bebek ve olabildiğince yalan eklenir. Tüm bunlara karşılık Anadolu'nun kahramanlığı, saflığı, iyiliği ve korumakta olduğu “Türk-İslam” kimliği vardır. İsimlerle söylemek gerekirse, bir tarafta yakışıklı, zengin, çapkın, etkileyici, yalancı, vicdansız, adi adam Behiç vardır. Diğer tarafta ise pek yakışıklı olmayan, samimi, iyi kalpli, fakir, dürüst Fahri vardır. Pekiyi Mebrure kimi seçecektir? (Şaşırtmacalı sorudur, dikkat ediniz.)
Yine bilmem kaç kez okuduğum bir Peyami Safa kitabı. Pek seviyorum.
2 yorum:
senede bir gün parçasındaki gibi uğruyorum bu bloga, fakat kitapları farklı ağızlardan dinlemek, onların bıraktığı izlenimlere böylesi ortak olabilmek ne güzel. bir de bol bol peyami safa okumak.
Peyami Safa <3.
Yorum Gönder