26 Mayıs 2010 Çarşamba

Albert Camus-Stranger

Ne zaman Albert Camus okumaya çalışsam o kitap uzuyor da uzuyor. İncecik kitap halbuki Stranger. 123 sayfa.

Meursault sinir bozucu bir adam. Annesi ölüyor, cenazeye gittiğinde ona annesini göstermeye çalışanlara hayır diyor. Oturup sigarasını yakıyor, kahvesini içiyor. Bahsedebileceği herhangi bir şey hissetmiyor. O yüzden içtiği kahveye süt kattığından, çok da kötü olmadığından bahsediyor. Bir kız arkadaşı oluyor. Kız onunla evlenmek istiyor. Olur, diyor; fark etmez. Bir arkadaşına saldıran adamlardan birini, adam öylece yatarken vuruyor. Kendini savunacak hiçbir şeyi yok. Ne sorsalar "Bunun ne önemi var?" diyor.

Camus varoluşçuluk akımını benimsemekle kalmayıp yazdığı her satıra serpiştirenlerden. Bu kitapta etkili olan sadece varoluşçuluk değil gerçi. Mersault aynı zamanda determinist ve nihilist. Mersault sinirlerimi altüst eden adam. Bir yerde kendimi ona benzettiğim için daha çok kızdığım adam. Camus'nün emoluğunun ne de güzel yansıması olan adam.

"That evening Marie came by to see me and asked me if I wanted to marry her. I said it did'nt make any difference to me and that we could if she wanted to. Then she wanted to know if I loved her. I answered the same way I had the last time, that it didn't mean anything but that I probably did'nt love her. "So why marry me then?" she said. I explained to her that it didn't really matter and that if she wanted to, we could get married. Besides, she was the one who was doing asking and all I was saying was yes. Then she pointed out that marriage was a serious thing. I said, "No". She stopped talking for a minuteand looked at me without sayinf anything. Then she spoke. She just wanted to know if I would have accepted the same proposal from another woman, with whom I was involved in the same way. I said "Sure". "

"In a low voice he said, "I have never seen a soul as hardened as yours. The criminal who have come before me always wept at the sigt of this image of suffering." I was about to say that that was precisely because they were criminals. But then I realized that I was one too."

"Well, so I'm going to die. Sooner than other people will, obviously. But everybody know life isn't worth living. Deep down I knew perfectly well that it doesn't much matter whether you die at thirty or at seventy, since in either case other men and women will naturally go on living-and for thousands of years. Whether it as now or twenty years from now, I would still be the one dying. "

2 yorum:

Tolga dedi ki...

Kitabin en guzel tarafi bu denli sade, bu denli yalin, adeta Fransizca intermediate duzeyinde filan birinin anlayacagi sadelikte yazilmis olmasi..


Ardindan da "Nausea"yi okumustum Sartre'in, ikisinden hangisini tercih ettigimi soylemesem olmaz: Elbette Nausea'yi..

L'Etranger'i de severiz elbet, buyuk saygi duyariz, onunde egiliriz filan ama Nausea bir baskadir...

Sanirim hangisine yakin oldugun aslinda nerede durdugunun da bir gostergesi. Insanlari boyle ayirmak bir bolucunun odevidir efem, der, daha fazla gevezelik yapmadan i$imin basian donerim :)

seyyarat dedi ki...

Ben İngilizcesini okudum. Çok da iyi bir çevirisi değilmiş gerçi benim okuduğumi öyle diyorlar. Basitliğinden rahatsız olup ne yapsam diye düşünmüş gibi çevirmen. Birkaç cümlenin karşılaştırmasına bakınca anladım.

Fall'u okudun mu bilmiyorum. Okumadıysan bir de onu dene derim.

Bölücülere saygımız sonsuz.