16 Nisan 2010 Cuma

Jews, Turks, Ottomans

Avigdor Levi, kitabın editörü, benim geçen dönem hocamdı. Okulda son dönemi olduğu için dersini almaya çaışıyordu herkes. Gayet rahat bir adamdı. Bir yandan şöhretinin tadını çıkarsa da öğrencileri çok boğmuyor olması güzeldi. Kitapta da iyi iş çıkarmış bence. Giriş bölümünde çok meşhur bir Judeo-Spanish halk şarkısının sözlerini veriyor ki Genç Türkler zamanında pek popüler olmuş:
 Jews, Turks and Christians
All Ottomans
Hand in hand
We swear to be brothers

Kitaptaki ilk yazı Halil İnalcık'tan geliyor: Foundations of Ottoman Jewish Cooperation
Halil İnalcık bu birliktelik için iki önemli sebep gösteriyor. İspanyalı Yahudilerin de oradaki Müslümanlar gibi yardım talep etmesi ve II. Mehmet'in fetih sonrası politikası. İstanbul'un ekonomik durumunu düzeltmek ve azalan nüfusu artırmak toplamış Yahudi aileleri getirmişler. Bursa ve birkaç Anadolu şehrinde daha durumları çok iyi olduğu için gelmek istememiş oradaki Yahudi aileler. İstanbul içinde de Çifut Kapı'dan (Yahudi demekmiş Çifut) ticaret için önemli olan Zindan Kapı'ya gönderilen aileler olmuş.
Yahudiler arasında en popüler meslek tacirlik iken -Türkçesini bir türlü hatırlayamadığım için tax farming diyeceğim kusura bakmayın- tax farming için Yahudiler, Ermeniler ve Yunanların tatlı bir rekabet içinde oldukları da vurgulanıyor.
Daniel Goffman İnalcık'ın bıraktığı yerden alıp Yahudilerin ekonomi için ne kadar önemli olduğunu anlatmaya devam ediyor. Ekonomi zayıfladıkça Avrupalı tacirler Yahudileri atlayıp Yunan ve Ermenilerle iş yapmaya başladı.

Jacob Barnai ise İzmir örneğinden yola çıkarak toplumun yapısından bahsediyor. Tanzimat ve Sabatay Sevi etkisinden de özel olarak bahsediyor.

Rhoads Murphy Yahudiler için en önemli meslekten bahsediyor. 1450-1800 yılları arasında Osmanlı padişahlarının ve elit tabakanın doktorları çoğunluklaYahudiler oluyor. Bu Selçuklulara kadar dayanan bir gelenek olsa da Jacopo di Gaeta (Yakup Hekim) ile hız kazanıyor. II. Mehmet'in Yakup Hekim'e hekimbaşı ünvanını vermesinden sonra padişahın olur da benim olamaz mı diyen herkes bir Yahudi doktor ediniyor. Bu doktorlar kendilerini öğrenci olarak yine Yahudileri en çok da oğullarını aldıkları için uzun süre bu yeri koruyorlar.

Son yazıya kadar Yahudi topluluğu bu topraklarda neler yaşamış, neler yapmış göz attıktan sonra Nedim Gürsel Mario Levi'den bahsediyor kapanış yazısı olarak. 1957'de İstanbul'da doğan Levi romanlarında azınlık olmanın, Türkiye'de Yahudi olmanın nasıl bir his olduğunu anlatmış. Ben okumadım bilmiyorum.

Hiç yorum yok: