O kadar sevdim ki, bu kadar olur. Nasıl güzel hikayeler bunlar. Yavaş yavaş okudum. Ben de böyle yazabilsem ne güzel olur, diye diye okudum. Hikayelerde kahraman erkek de olsa ben hep kadının dramını gördüm. Hem de ne incelikli ne derin bir şekilde gördüm. Birkaç hikayede nasıl üzüldüm o kadınlara... Alın, okuyun, sevin bence.
Kitapta 1967-1971 arası yazılmış on iki hikaye var.
Sabah Eskimişliğin
Özgürlük Atları
Münip Bey'in Günlüğü
Taşralı
Piyano Çalabilmek
Nehir
Su Ustası Miraç
İskele Parklarında
Edirne'nin Köprüleri
Parasız Yatılı
Yaz Geldi
Haraç
"Sizi anladık üvey babacığım.
Küçük kızın yatma saati geldi.
Atları çok az tanıyor, ama adam akıllı tutkun onlara, demek ki, atları çok iyi tanıyor.
Ben çocukken (ne zaman çocuk olmuştum!) görünmeyen adam olup pasta yemek isterdim. Ne kıtmış tutkularım.
Gidiyor musunuz?
Güle güle.
Kapıyı iyice kapayın.
Sizden üşüdüm. "
"Çok genç dul kalmışsınız, evlenin, dedi doktor. Bu terleme bu çarpıntı ondanmış benim kızlarım. Ha ha hay dedim doktora. Benim iki kızım var, iki kocam var demektir. Ablam atılıyor. Anacığım doğru demiş adam. Niye direniyorsun? Annemin yeşil ela gözleri susuyor. Evlenmek için evlenilmez, diyor. Sizin babanız gibi adamdan sonra. "
"Bu en koca kenti yadırgıyorum.
Buranın dışındayım.
Bana git kal, teyzendir, demişlerdi.
Onun konuştuğunu sorgu ünleminden anlıyorum. Sorduğu ne?
Bana bakıyor, gittikçe öfkeli ve yaşlı sanki. Yineliyor.
-Saçlarını kesmeyeceksin, değil mi?
Hıı, diyorum.
Oysa keseceğim. Hem de en kısa.
Ders kitaplarımı değil, en sevdiğim yazarları alıp elime, bir dolu yeri gezeceğim. Dostoyevski'yi, Istrati'yi okuduğum kireç badanalı çıkmadaki kayısıların sessiz karanlıklarını ve su kokusunu hep arayacağım.
Taşralı bir kız olmanın buruk acısını bile tattırmaz teyzem bana, anlıyorum. "
"Kadınlık kolay değil. Hiç yoktan yakıştırmak. Bak o basmayı Sümerbank'tan kaça aldım. Bastım suya çirişleri gitti. Bir de ütüledim. Bayrama yetiştirip dikiverdim. Bunlar çocukların burnunu bile silmiyorlar. Ben konaklarda büyüdüm. Gel de anlat bu mahalle karılarına. Udum, piyanom, ellerimin güzelliği..."
"Yaz geldi. Yazın halam çıkınca evde ekmek varsa alıyorum zeytinle çıkıyorum. Yazın çok seviniyorum, sokağa çıkınca. Hep bir şeyler oluyor. Yiyecek olmazsa evde, bu bahçenin arkasında karavanaları boşalttıkları yerler var. Onların içinden çok iyi yiyecekler bulunur. Ama ben zeytinle ekmeğe bayılırım. Yaz geldi artık, canım sıkılmaz. Hem ben buraları bilirim. Aç kalmam. Sen yabancısın. Buraya kaç vapur gelir bilir misin? Bilmezsin. O kadar kolay mı?"
"-Sen kız değilsin rezil. Seni bana yutturdular.
İçim kıyım kıyım kıyılmıştı. Ne utanç vericiydi halim.
Demek ki o acı veren şey yalnızca evlenilecek erkeğe saklanmalıymış. Bense erkekle yatmanın günah olduğunu sanıyordum. Çünkü konağın en parlak gününden satışa çıkan günü gelinceye, bana demedi kimse bir şey karşısına alıp."
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
4 yorum:
Kafam karışıkken ne biçim bir cümle yazmışım, anlamadım. Ondan yorumu sildim. "Bu kitaba sevgimde" derken, "sevgim de" kastetmemiştim. Vallahi de de'yi ayırmayacak bir laf edecektim. O kadarı hatalı değil. Kimbilir ne diyecektim.
Her neyse.
Merak etme, güveniyorum ben sana.Onu sildin tabii şimdi neye açıklama yaptığını bilmiyoruz.
"sen çıkınca işin bitip, gene yürüyerek iner, mısır çarşısı'ndaki beğendiğimiz börekçi var ya,kanarya kuşları olan, orda öğle yemeğimizi yeriz.n'olacak kırk yılda bir ziyafet. onun için cağaloğlu'na yürüyerek gidip gelmekten yorulmayız, değil mi benim kızım?istersek tatlı bile yeriz.köprü'den de eğlene güle döneriz"
kitaba ismini veren hikayenin ilk paragrafı..ne kadar güzel bi anlatımdır ki her okuduğumda gözlerimi doldurur..
Yorum Gönder