Zaten herkes bu kitabı biliyordur. Bilenlerin çoğu da okumuştur. Okumayanlar ya çocuk kitaplarını sevmiyordur ya da bu yayınevini. Merak etmemiş de olabilirler tabii. O da olur.
Ne diyor bu kitap derseniz anlatayım. Zeze var. Çok tatlı bir çocuk. Çok bilmiş. Kendi kendine okumayı öğrenecek kadar zeki. Kardeşi Luis ile oyunlar oynuyor, abisi Totoca'dan hayatı öğreniyor. Zeze neyi sevse kaybeder. Bir adamı çok sever. Belki babasından çok sever. Bir de onunla konuşan bir portakal fidanını. Her şey biter. Herkes gider.
"Okulda öğrenilen ilk şey, en yararlı şey haftanın günleriydi. Haftanın günlerini öğrendiğim için onun da salı günleri geldiğini biliyordum. Daha sonra iki salıda bir garın öbür yanındaki sokaklara gittiğini, ertesi hafta da bizim oralara geldiğini keşfettim.
Bu nedenle o salı okulu astım. Totoca'nın durumu öğrenmesini istemiyordum; yoksa, evdekilere bir şey söylemesin diye ona bilye almak zorunda kalacaktım. "
"Öğretmenimiz Cecilia Paim, bir cümle ama kendi bulduğu bir cümleyi yazmak için karatahtaya gelmek isteyen olup olmadığını sorunca hiçbir öğrenci yerinden kıpırdamadı. Ben bir şey düşündüm ve parmağımı kaldırdım
"Gelmek mi istiyorsun Zeze?"
Sıramdan çıktım onun sözleriyle gururlanarak karatahtaya yürüdüm.
"Gördünüz mü! Sınıfın en küçüğü." dedi.
Karatahtanın yarısına bile yetişemiyordum. Tebeşiri aldım, aşağılara bir yere özenle yazım: "Birkaç gün sonra tatile gideceğiz."
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder