26 Eylül 2010 Pazar

Zorlu Süvari-Filibeli Ahmed Hilmi

Aslında buraya yazmaya üşendiğim kitaplar bekliyor sırada. Ne kadar üşensem de buradan alıntılar yapmadan duramazdım. Çok eğlenceli. 

Kitabın ilk basıldığı tarih 1910. Adı ise Öksüz Turgut imiş. Jön Türklerden olduğu için padişah tarafından sürülen Ahmed Hilmi yine de padişah sevgisiyle dolup taşan kitaplar yazmış.

Deli Mustafa namıyla bilinen pek cesur ve vatan sevgisiyle dolup taşan yeniçeri, arkadaşının ölmesiyle onun oğlunu evlat ediniyor. Öksüz Turgut da onun gibi gözü pek olduğu için Deli Mustafa çok mutlu.

"Bizans imparatorunun akrabalarından bir prenses beni görmüş ve gönlünü kaptırmış. Ben ise bundan habersizdim. Konstantiniyye'ye gittiğim günlerden birinde sarayda büyük bir ziyafet veriliyordu. O demlerde Bizans, Osmanlı nüfuzu altına girmişti. Türklere fazlaca itibar gösteriliyordu."

"Vay, Yorgi Comnanos ha! Diyebilirim ki sen şu sefil ve kahpe Konstantiniyye'nin biricik namuslu ve bahadır evladısın."

-Tavuk ve keçilerle aslan ve kaplanları bir tutuyorsunuz. Bu sebepledir ki hesabınız yanlış. Şimdi size birkaç sorum var. Altı bini on ile çarparsan kaç eder?
-Doğal olarak altmış bin eder.
-Güzeli yüz yetmiş binden elli bini çıkarırsak ne kalır?
-Yüz yirmi bin. 
-Bu da ala. Şimdi yüz yirmi bini ona taksim edelim, ne çıkar?
-On iki bin. 
-Güzel güzel, çok güzel. Şimdi gerçek hesabı anladınız mı?
...
-Bir Türk on haçlı askerine bedeldir. Yani altı bin Türk, altmış bin Hristiyan demektir. Mektupta düşman kuvvetinin yüz yetmiş bin olduğu yazılı. Bu kadar adamı koyun sayar gibi saymadılar ya! Bunun en azından elli bini uydurmadır, abartmadır. 
-Hey aslan çocuk!
-Babalığım Deli Mustafa'dan işittiğime göre frenklerin on askeri bir Türk hükmündeymiş. Öyleyse düşman ordusu gerçekte on iki bin kişi demektir. Yani bizim iki mislimiz, sadece iki mislimiz. 

(En güzel kısmı geliyor.)
-Doğrusunu isterseniz ben tam asker olacak adammışım. 
-Yine olabilirsin. Seni engelleyen kim?
-Papaz olduğumu, kiliseye bağlı kalacağıma ve evlenmeyeceğime yemin ettiğimi bilmiyor musunuz? 
-Pöff!
-Nasıl pöff?
-Öyle ya, bizim yeniçerilerden biri de önceden papazdı. Şimdi iki hanımı var, bir sürü de çocuğu.
-Vay canına yandığım!... Vay şeytanın boynuzu, vay papanın katırı! İki hanım ha! Bizim bir tane bile yok. 
-Kabahat kimin? Sen de müslüman ol, sen de al. 
-Sen ne diyorsun behey gayrı sadık. Hem ben Mesih'i nasıl terk ederim? 
-Mesih'le kimi kastediyorsun? 
-Yüce İsa'yı. 
-A gözüm! Sana hazreti İsa'yı terk et diyen kim? Ben sana Mesih'i terk et demiyorum, Müslüman ol diyorum. O da bizden biz de ondanız. 
-Yüce Tanrı aşkına! Neler işitiyorum? Siz Müslümanlar Yüce İsa efendimizi tanıyorsunuz ha? 
-Hz. İsa'yı da Hz. Musa'yı da diğerlerini de.
-Hey Ruhülkuds! Yüce Musa'yı da tanıyorsunuz ha?
-Ona ne şüphe!
-Peki ama... Nasıl olur?
-Sorarım sana, insanın bir altını mı olsa daha iyidir, üç altını mı olsa?
-Elbette üç. 
-Şimdi beni iyi dinle! Biz Müslümanlar tüm peygamberlere inanırız, hepsini sever sayarız. Bize göre tüm peygamberler haktır. Siz ise onların bazılarını tanıyor, bazılarını tanımıyorsunuz. Hele, Tevrat ve İncil'de geleceği bildirilen en büyük ve son peygamberi, bizim peygamberimizi tanımamanız büyük eksiklik.
-Aman Tanrım! Ben, Müslümanların İsa Mesih'i tanımadıklarını, sevmediklerini zannediyordum. Demek siz ona da inanıyorsunuz. Peki ben Müslüman olabilir miyim? Ve Müslüman olursam evlenebilir miyim? Bana Müslümanlar kız verirler mi? 
-Neden olmasın? Pekala verirler.
-Boğa yiğidim, ben de iki hanım alabilir miyim?
-Ona ne şüphe!
-Öyleyse ben de Müslüman oluyor ve sizinle Osmanlı ülkesine geliyorum.
Rahip sızmıştı. Boğa kendisiyle iftihar ediyordu. Zavallı asker, ömrünce böylesi çetin bir konuşmaya hiç girişmemiş, hiç bu denli ince düşünmemişti. Kendisindeki bu ikna gücüne kendisi de şaşırdı.

...Zira eski papaz Demir de dünya evine giriyordu. Etine buduna dolgun, eli yüzü düzgün bir hatun bulup onu da baş göz etmişlerdi. Demir, hanımından pek memnun kaldı. Hatununun büyük bir maharetle pişirdiği su böreklerini, yassı kadayıfları ve diğer Türk yemeklerini hapur hupur yiyor ve ağzındaki lokmaları yutmaya çalışırken şunları söylüyordu:
-Türklerin dinleri ve yemekleri çok güzel! Ben var Türk olmak!

Hiç yorum yok: