fatma aliye kopuz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
fatma aliye kopuz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Fatma Aliye: Uzak Ülke

Fatma Karabıyık Barbarosoğlu uzun zamanını Fatma Aliye'ye ayırmıştı. Araştırmalar, dersler, konuşmalar, nihayetinde bir kitap. Kitabını yayımlamadan önce Fatma Aliye'nin torunu Suna Selen ile görüşmüş. Bu görüşme kitabın sonlarında var zaten. Bir de Suna Selen bu konuda ne demiş diye baktığımda gülmeli miyim üzülmeli miyim bilemedim.
Fatma Aliye'nin elli liralık banknotlar üzerinde yer alması dolayısıyla konuşulmuş Suna Selen  ile. Hiçbir kitabını okumamış anneannesinin. Osmanlıca bilmiyormuş, okuyamazmış. Kitapçıya gidip bakmamış bile olmasını mazur görmek lazım. Bu sebeple belki eserlerine bakılarak onun hakkında karar verilmesini doğru bulmuyor. Yalnızca para üzerinde kullanılan fotoğrafın anneannesinin Almanlar ve Fransızlar gibi başını "art nouveau" üslubuyla örttüğü bir fotoğraf olmamasından memnun. En azından başı açık. Barbarosoğlu'na ise tek söylediği şey anneannesinin feminist olduğu. Eğer bunlar varsa rahat edebiliriz.
Daha önce okuduklarımdan, dinlediklerimden başka olarak bu kitapta her şeyin derli toplu olması hoşuma gitti. Fatma Aliye'nin babası Cevdet Paşa ile ilişkileri, nasıl eğitim aldığı, annesi ve kardeşleri ile yaşadıkları, evlilik hayatı, çocukları ile ilişkileri, aktivist yönü...

Eğer ilk kadın romancıyı merak ediyorsanız bu kitabı okumalısınız. Eğer Osmanlı'nın son vakitlerinde bir kadın, toplumun üst katmanlarında bir kadın nasıl sahip olduklarını kullanmayı, toplumu şaşırtmayı, bir ölçüde değiştirmeyi başarmış, bunları yaşarken kadın olmanın zorlukları bir yana anne olmanın yükünü nasıl kaldır-ama-mış görmek istiyorsanız da bu kitabı okuyun.

"Ben trenden indim. Aynı yerde ve aynı zamanda olanlar birbirlerini hatırlayabilir ya da unutabilir. Ben sizin zamanınızda değilim. Zalim ile mazlumun yan yana durduğu iyi ile kötünün aralarında hiç fark yokmuş gibi idrak edilmeye çalışıldığı zamanlara ait değilim. Unutulmadım. Sizin dünyanıza hiç girmedim diyelim."

9 Mayıs 2010 Pazar

Hayattan Sahneler/Levayih-i Hayat

Mektuplarla yazılmış hikayeler, romanlar her zaman o mektuplar bana gelmiş yahut o mektupları ben yazmışım gibi okuduğumdan olsa gerek en sevdiklerim olmuştur. Oruç Aruoba'nın İle'si aklımda bu aralar. Sağ olsun parça parça, sayfa sayfa gönderen biri var da hasret gideriyorum.

Fatma Aliye, birkaç yıl önce Bilim Sanat Vakfı'nda kendisiyle ilgili aldığım bir dersten sonra bambaşka bakmaya başladığım bir isim. Evvelinde adına tıklayınca okuyacaklarınız kadar idi. Şimdisini de bir sonraki yazıda okuyacaksınız diyerek merak etmenizi sağlamak istiyorum ama bu konuda pek iyi değilimdir.

Üçü evli olmak üzere birbirleriyle akrabalık ilişkileri bulunan beş kadın arasındaki mektuplardan oluşuyor bu kitap. Tülay Gençtürk Demircioğlu önce diliçi çeviri sonrası  halini (sadeleştirilmiş) vermiş. İkinci olarak latinize edilmiş halini ve son olarak da karşılaştırma yapılabilmesi için Osmanlıca metni ekledikten sonra bence tercihi bize bırakmış. Ben son ikisinden yanayım. Sadeleştirilince pek yavan kalmış.

Mehabe ilk mektubu yazıyor Fehame'ye, kız kardeşine. Mehabe ne kadar mutluysa evinde Fehame o kadar acı çekiyor onu sevmeyen, sevmediği bir kocayla, zor bir aileyle. Parası olmadığı için ise gidemiyor bir yere. Mehabe ne derse desin onu anlamaktan ne kadar uzak.
Sabahat , Fehame'nin eşinin kız kardeşi. Şöyle diyelim daha güzel: görümcesi. O da pek sevdiği kocası tarafından aldatılıyor. Fehame'nin tavsiyesinin aksine sabredemiyor. Parası da var; gideğim, diyor.
Nebahat ile İtimad ise ailenin bu örnekleri görüp de evlenmekten korkan genç kızları. Pek haklılar.

Fatma Aliye bu mektupları yazıp karakterleri arasında dolaştırıyor. Okuyucuya "Bak hanım, bu kadın gibi ol, bunu yap, bu haklı kesinlikle" demiyor. İyi ki demiyor.

Mehabe ilk mektuba şöyle başlıyor:
"Kardeşim!
Senin sevdiğin çiçeklerden olarak elimle toplayıp tanzim ettiğim buket ile sayesinde nice hasbıhal-i masumanemizin cereyan ettiği ağacın kayısılarından bir sepet gönderiyorum.Bu sevgili ağaç bizim ne kadar da serair-i şebabımıza vakıftır değil mi?"

Ne güzel başlamış değil mi?