Önce "Umrandan Uygarlığa" kitabını okumuştum. Neden bilmiyorum abim onu vermişti ilk olarak Cemil Meriç kitapları içinden. Sonra da "Bu Ülke". Sonrasına karışmamış, diğer kitaplarını zaten okumak isteyeceğimi eklemişti. Benim o zaman nedenini çok da anlayamadığım bir şekilde (6. sınıfta idim) bir de Necip Fazıl Kısakürek'in iki kitabını tutuşturmuştu elime bunlarla beraber. Aynı anda birkaç kitap okuduğumu bildiği için onları da birlikte okumamı istedi. Ben kaçırdığım her ne ise görmek için lisans yıllarımda bunu tekrarlayacaktım. Şimdi yine bir Necip Fazıl Kısakürek kitabı aradım; bulamadım.
Cemil Meriç'i yorgun ve yoğun zamanlarımda okumaktan çok hoşlanmıyorum esasında. Yine de öyle bir zamanda geliyor elime, reddedemiyorum. Kitapları zaten tek başına yorabiliyor beni. O kadar çok konuya giriyor ve bunu detay vererek fakat uzatmadan yapıyor ki ben arkasından o konuyu düşünmek, bazen araştırmak zorunda kalıyorum.
Cemil Meriç'in yazılarının bu kadar yalın ve hedefe yönelik olmasının sebebi belki de onları yazdırıyor olması ile ilgili. Kendi oturuyor olsa başında sildikleri, ekledikleri olabilirdi gibi geliyor bana. Şimdi okurken onu güçlü bir hatip konuşurken ben ise sessizce dinliyorum gibi; belki biraz da bir baba "Bak çocuğum bu böyledir, bu da böyle; öğren hayatı, tanı bu dünyayı" diyormuş gibi hissediyorum.
"Bize gelince... Hudutlarımızdan salgın bir hastalık gibi girer sol, arazı meçhul bir hastalık. Solcu, ithamların en korkuncu olur... büyüden meş'um, bedduadan netameli bir kelime. Sağ, daha nazlı, daha utangaç bir misafir. Ne zaman gelmiş, bilen yok!Türk adaleti, kimse tarafından benimsenmeyen bu silik ve şahsiyetsiz kelimeyi pek ciddiye almaz. Ve çeyrek asır nebati bir hayat yaşar sağ.
Sol, demokrasilerin zaferinden sonra yeni bir bekaret kazanır Avrupa'da, günahlarından arınır. Bizde de kasideler döşenir, nazenine. Avrupa bütün cinayetlerini sağ'a yükler. Sağ, yakın tarihin "günahkar teke"sidir: kilisedir, cehalettir, faşizmdir. Batı'nın en gerici partileri bu menfur vasıftan kurtulmağa çalışırken, bizde mukaddesatçıların bayrağı olur sağ: Türk'ün alicenaplığı... Filhakika bu kirli ve karanlık kelimenin dünyada bizden başka şefaatçısı, bizden başka elinden tutanı kalmamıştır. "
"Çağdaşlaşmak, Avrupa'nın yeni bir ihraç metaı, kokain ve LSD gibi... Şuuru felce uğratan bir zehir. "Çağdışılık" ithamı, iftiraların en alçakçası, en abesi. Aynı çağda muhtelif çağlar vardır. Çağdaşlaşmak neden Hristiyan Batı'nın putlarına perestiş olsun?
Bu, kendi derisinden çıkmak, kendi mukaddeslerini inkar etmek ve peşin peşin köleliğe razı olmak değil mi?.. Biz apayrı bir medeniyetin çocuklarıyız; düşman bir medeniyetin, bambaşka ölçüleri olan, çok daha eski, çok daha asil, çok daha insanca bir medeniyetin. "
"Diderot'un delişmen bir kahramanı, ne lüzüm var dahiye der, dünyanın başına dert açan hep o. Deha tabiatın en tehlikeli armağanı. "
"Tanrı, yıldızlarla oynayan bir çocuk.
Senin yıldızların kelimeler, söyle raksetsinler, alev saçlarıyla sonsuz bahçesinde hayallerinin.
Kelime ormanında uyuyan dilber; şair uzaklardan gelen şehzade.
Öyle seveceksin ki kelimeleri sana yetecekler.
Yıldızlar Tanrı'ya yetmiş mi?
Kelimeler benim sudaki gölgem, okşayamam onları, öpemem. Bir davet olarak güzel kelime ve dualarda muhterem. Gönülden gönüle köprü, asırdan asıra merdiven.
Kelime, kendimi seyrettiğim dere. Kelime sonsuz, kelime adem."
21 Haziran 2010 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder