10 Mart 2011 Perşembe

Alacakaranlık- Sadık Hidayet

Mehmet Kanar, okuduğum diğer iki Sadık Hidayet kitabında yaptığından daha iyi bir iş çıkarmış bunda. Yine de Sadık Hidayet'le ilgili karışık hislerimi çözmeme çok yardımcı olamadı. 
Kitap yedi hikayeden oluşuyor:
S.G.L.L
Erkeğini Kaybeden Kadın
Perde Arkasındaki Bebek
Dua
Veramin Geceleri
Son Gülüş
İnsanın Ataları

Bilim kurgu hikayesi kıvamında olan S.G.L.L. deneyselliği sebebiyle ayrı tutulursa kitabı beğendim diyebilirim. Erkeğini Kaybeden Kadın, Perde Arkasındaki Bebek ve Dua hikayelerinde, yaptığı psikolojik çözümlemelerle ve erkeklerin de kadınların da duygularını böylesine iyi resmedebilmesiyle Sadık Hidayet'i sevdim. Sadece onun bu kadar Avrupa sevgisi duyuyor olmasını sevmedim. 

"Mihrdad, İran'da ailesi içinde dilden düşmeyen ve kadın adı duydu mu alnından kulak memelerine kadar kızaran gözü kapalı çocuklardandı. Fransız öğrenciler alay ediyorlardır onunla. Kadından, danstan, eğlenceden, spordan, sevişmelerinden söz ettikleri vakit Mihrdad saygısızlık olmasın diye onların dediklerini tasdik ederdi hep. Oysa kendi hayatındaki olaylardan onların aşk maceralarına bir şey eklemezdi. Çünkü anasının kuzusu, korkak, kederli mahzun yetişmişti."

"Bu tuhaf yaşamları bir bir gözünün önünden geçiriyor, kadınların makyajlı yüzlerine bakıyordu. Erkekleri aldatıp kendilerine deli divane eden bunlar mıydı? Bunların her biri mağazanın vitrinindeki o mankenden daha alçak daha hafif birer heykel değil miydi?"

"Ne yazık ki biz de bir zamanlar inanırdık! Ama dünya insanların düşünebildiği kadar sınırlı değil. Sen sanıyor musun ki küçük ve zavallı insanoğlunun yeryüzündeki sefil hayatının, ölümünün ve yaşamının, varlığının veya yokluğunun dünyada bir etkisi olacak?"

"Yeryüzünde bir kaçış umudu var. O da ölüm, ölüm! Fakat burada ölüm de yok. Bizler mahkumuz, duyuyor musun? Kör bir iradeye mahkumuz. Günlerce, aylarca, yıllarca bir köşede büzüşüp kaldığın, yazın uzun günlerinde, sonbaharın yağmurlu ve kasvetli günlerinde, dolu, güneş, kar, tipi altında kendi cesedinin parça parça çözüldüğünü, akrabalarının senin cesedin için dolaştıklarını görürsen, işte o zaman hatırlarsın sözlerimi."

"Bir gece, sadece bir gece keyif sürdüm ve hayattan zevk aldım. Kalan hayatım hep bu bir geceye odaklandı ve umutla yaşadım. O gece ben evde yalnızken Ferhad çıkageldi. Dönmek için ısrar etse de bırakmadım. Bizim avlu büyüktür. Üst katta önü teraslı, asmalı bahçeye bakan üç odası var. Tesadüf ya, o gece yumuşak, güzel bir hava vardı. Mehtap çıkmış, tatlı tatlı rüzgar esiyordu. Ferhad'la asmaların altında bir ağaç kütüğüne oturduk. Ferhad bana aşkını ilan ediyor, kollarımı sıkıyordu. O geceyi hiç unutamam."

"Yaklaşmamalı. Çünkü aşk çirkin bir adamın söylediği hüzünlü ve büyüleyici bir melodi, uzaklardan gelen bir ses gibidir. Takip edip yakından bakmamak gerekir. Çünkü hatırasını ve sesinin verdiği keyfi bozar, yok eder."



Hiç yorum yok: