Karagümrük Cerrahi Âsitanesi'ni ziyaret etmeye karar verdim bu kitabı okuduktan sonra. Ziyareti başka zamana ertelesem de taslaklardan ilk bu çıkmalı diye düşündüm. Fatih Çıtlak, Safer Dal'ın sohbetlerinde tuttuğu notları kitap haline getirmiş. Büyük bir kısmı anılardan, aktarılanlardan oluşuyor, fakat yine de edebî eser gözüyle değerlendirmemek lâzım diye düşünüyorum.
Kitaptan çok fazla alıntı yapmaya gerek duymadım. Böyle şeylerle ilgileniyorsanız okuyun bence.
"Hazret-i Âdem'den günümüzee gelinceye kadar inşâallah ve kıyamet gününe kadar yüzlerce velî, şeyh, pîr ve mürşid gelmiştir ve gelecektir. Muhakkak ki kendi aralarında fazilet olarak birbirlerine üstünlükleri vardır. Lâkin tâlip olana bu meslek yani sırat-ı müstakim üzere tevhid-i tedrisatı aynı şekilde devam etmektedir ve edecektir. Bazı bu sahayı bilmeyen kişilerin çocuk gibi kavga etmeleri "Senin yolun benimkinden küçüktür, benim şeyhim seninkinden büyüktür." gibi laf etmeleri aslında kendi şeyhlerinden feyiz alamadıklarının ve yolun hakkını vermeme gafletinin bir emaresidir. Kendi nakıslıklarını, mensup olduklarını zannettikleri yolun övülmesiyle bertaraf edeceklerini zannederler ve yol büyüklerinin asla istemedikleri bir ruh haline bürünürler. Fahreddin Efendi Hazretlerinin buyurduğu gibi şaşı olmamak lazımdır. Hak yoluna hak ve hakikatle davet eden herkes başımızın tacı kabul edilmelidir. Lâkin insanların farklı farklı mizaçları vardır. Bu farklı mizaçlar kendilerine uygun meşreplerden feyz alırlar. Tasavvuf mektepleri olan tariklerin çok olması insan mizaçlarının da çok olmasındandır."
"Malum, makam-ı kutbiyyeti ikiye ayırırlar: kutb-ı irşad ve kutb-ı medar. Kutb-ı irşad; manevi meseleler üzerinde âlemin kutbu olan zâta denir. Kutb-ı medar ise kevni hadiseler üzerine makam-ı kutbiyyette olan zattır. Bu iki kutbun tâbi olduğu imama ise gavs denir. Üçler diye bilinen bu zatlara yardımcı olarak yediler, kırklar ilave olur ki bu zâtlar manevi hükümetin mutasarrıfları addedilir. İki kutbiyyet makamını yani kutb-ı irşad ve kutb-ı medar makamlarını tek başına bir zât ikame ederse ona da gavs-ı azam derler."
Kitaptan çok fazla alıntı yapmaya gerek duymadım. Böyle şeylerle ilgileniyorsanız okuyun bence.
"Hazret-i Âdem'den günümüzee gelinceye kadar inşâallah ve kıyamet gününe kadar yüzlerce velî, şeyh, pîr ve mürşid gelmiştir ve gelecektir. Muhakkak ki kendi aralarında fazilet olarak birbirlerine üstünlükleri vardır. Lâkin tâlip olana bu meslek yani sırat-ı müstakim üzere tevhid-i tedrisatı aynı şekilde devam etmektedir ve edecektir. Bazı bu sahayı bilmeyen kişilerin çocuk gibi kavga etmeleri "Senin yolun benimkinden küçüktür, benim şeyhim seninkinden büyüktür." gibi laf etmeleri aslında kendi şeyhlerinden feyiz alamadıklarının ve yolun hakkını vermeme gafletinin bir emaresidir. Kendi nakıslıklarını, mensup olduklarını zannettikleri yolun övülmesiyle bertaraf edeceklerini zannederler ve yol büyüklerinin asla istemedikleri bir ruh haline bürünürler. Fahreddin Efendi Hazretlerinin buyurduğu gibi şaşı olmamak lazımdır. Hak yoluna hak ve hakikatle davet eden herkes başımızın tacı kabul edilmelidir. Lâkin insanların farklı farklı mizaçları vardır. Bu farklı mizaçlar kendilerine uygun meşreplerden feyz alırlar. Tasavvuf mektepleri olan tariklerin çok olması insan mizaçlarının da çok olmasındandır."
"Malum, makam-ı kutbiyyeti ikiye ayırırlar: kutb-ı irşad ve kutb-ı medar. Kutb-ı irşad; manevi meseleler üzerinde âlemin kutbu olan zâta denir. Kutb-ı medar ise kevni hadiseler üzerine makam-ı kutbiyyette olan zattır. Bu iki kutbun tâbi olduğu imama ise gavs denir. Üçler diye bilinen bu zatlara yardımcı olarak yediler, kırklar ilave olur ki bu zâtlar manevi hükümetin mutasarrıfları addedilir. İki kutbiyyet makamını yani kutb-ı irşad ve kutb-ı medar makamlarını tek başına bir zât ikame ederse ona da gavs-ı azam derler."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder